Ahoj! Bir önceki yazımdan da bildiğiniz üzere (okumadıysanız bilmiyorsunuzdur ve bu beni üzer) o günkü gezi rotamız neresi ise merhabamı o ülkenin resmi dili ile yapıyorum çünkü böyle ufak detaylarda boğulmayı severim ama aman diyeyim siz boğulmayın.
Prag, Çek Cumhuriyeti’nin başkenti ve en büyük şehridir. Orta Bohemya’da Vltava nehri üzerinde bulunur ve nüfusu yaklaşık 1.2 milyondur. Şehir 2. Dünya Savaşında pek hasar görmediği için birçok tarihi mekan ve eser günümüze kadar varlığını sürdürmüştür. Söylentilere göre Adolf Hitler bile bu masalsı şehre kıyamamıştır (hiç sanmam :D). Barok ve Gotik mimarileri ile ilgi çeken ve tarihin oldukça yoğun hissedildiği bu büyülü şehir “Avrupa’nın kalbi” ismi dışında “Altın Şehir”, “Masal Şehri” ve “Şehirlerin Anası” gibi isimlerle de anılır. Genel olarak turistler tarafından çok fazla ilgi görmektedir. Rahat bir şekilde, her detayını özümseyerek gezmek isterseniz Prag için 3 gün falan ayırmanızı öneririm.
Prag Kalesi
Prag Kalesi, Guinness Rekorlar Kitabı’na dünyanın en eski kalesi ve en büyük kale kompleksi olarak girmiştir. Kompleks içerisindeki saraylar, kilise ve katedraller, bahçeler ve dar sokaklar sayesinde başlı başına bir şehir gibidir diyebiliriz. Günümüzde Çek cumhurbaşkanlığı resmi konutu olarak kullanılmaktadır. Bizim o zamanlar kaleyi gezmek için yeterli zamanımız yoktu. Ama yolum bir daha Prag’a düşerse bir günümü kale için ayırmayı planlıyorum.
Prag eski şehir meydanı, şehir Vltava Nehri’nin diğer yakasından yavaş yavaş meydan tarafına yayılmaya başladığında pazar yeri olarak ortaya çıkmış. Kentin soylularına belediye meclisi kurma izni verildiğinde Belediye Sarayı yapılmış ve bu sarayın varlığı meydanın hareketlenmesinin başlangıcı olmuştur. Meydana çeşitli mimari eserlerin eklenmesiyle sürekli gelişmiş ve büyümüştür.
Astronomik Saat
Meydanda görülecek en ünlü eserlerden biri Astronomik saattir. Belediye binasına sonradan eklenen bu saat sadece saati değil tarihi ve gezegenlerin konumunu da gösteriyor. Saatin bu kadar ünlü olmasının sebebi günümüzde hala çalışıyor olması ve de saat başı yaptığı şov sebebiyledir. Saatin sağ ve sol kısmında dört tane heykel bulunuyor. İskelet şeklinde olan heykelin bir elindeki çanı çalıp diğer elindeki kum saatini çevirmesiyle animasyon başlar. Bu her canlının bir gün ölümü tadacağını ve geçen zamanla birlikte kaçınılmaz sonun yaklaştığını simgeler.
Bir diğer heykel olan Yahudi, elindeki para kesesini gösterip gelecek ölümü kabullenmediğini başını sağa sola sallayarak ifade eder. Diğer bir heykel ise elindeki aynaya bakarak başını sağa sola sallar ve o da kibri ederek gelen ölümü kabullenmediğini ifade eder. Dördüncü ve son heykel ise elindeki mandolin ile zevki sefayı temsil edip aynı başını sağa sola sallama ritüeliyle ölümü kabul etmediğini ifade eder. Bu dört heykelin mesajlarını verdiği animasyon boyunca, saatin üstünde açılan pencereden 12 havari geçiş yapar. Animasyon, saatin en üstündeki horozun ötüp yuvasına girmesiyle sona erer.
Ben de şovu kaçırmayıp izledim tabi ki. Olur da bir gün Prag’ı geziyor olursanız gün içerisinde herhangi bir saat başında bu eserin yakın çevresinde olmaya özen gösterin ki şovu kaçırmayasınız 😀
Charles (Karl) Köprüsü
Charles (Karl) Köprüsü, Vltava Nehri üzerine kurulmuş eski şehir meydanını Prag kalesine bağlayan tarihi bir köprüdür. Büyük seller yaşasa da ayakta kalmış ve yüzyıllarca yaya yolu olarak kullanılmış ve hala da kullanılmaktadır. Her iki başında da gözetleme kalesi bulunmaktadır. Köprünün en dikkat çekici özelliği ise üzerinde bulunan 30 heykeldir (heykellerin orijinalleri Lapidarium Müzesi’ndedir). Bu heykellerden en ünlüsü Aziz John Nepomuk heykelidir ve heykelin eline dokununca şans getirildiğine inanılıyor. Diğer bazı heykellerinde dokunulacak yerleri vardı. Aşk, para, bereket vs. getiriyorlarmış diye. Tahmin ettiğiniz gibi eksik kalmadım ve dokundum ama işe yaramadı, bir kere de şaşırtın be heykeller…
Prag denilince birçok insanın aklına dünyaca ünlü yazar Franz Kafka gelmektedir. Kafka bütün hayatını Prag sakini olarak geçirmiş ve genellikle eski şehir meydanı yakınlarında ikamet etmiştir bu sebeple şehirde Franz Kafka müzesi vardır. Çok büyük bir Kafka hayranı olmadığım için ben müzeyi gezmedim. Eserleri ve hayatıyla ilgili görsel ve işitsel gösterilerin de olduğu bir müze. Müzenin içinden çok dışı dikkatimi çekmişti. Tabi neden ve ne alaka diyebilirsiniz 😀
Şöyle ki Prag’ın birçok noktasında ünlü çek heykeltıraş David Cerny eserleri bulunuyor. Bu eserlerden biri de müzenin girişinde çek haritası görünümlü bir havuza işeyen iki adam heykeli şeklinde ve söylenene göre bu heykellerle anlatılmak istenen Doğu ve Batı’nın ülkenin üzerine işediğiymiş. Biliyorsunuz ki ‘Çek birası’ diye bir gerçek de var ki bazı kesimler bu heykelin şehirde sürekli sarhoş gezenleri temsil ettiğini düşünüyor. Ben her iki söylentiyi de mantıklı buldum açıkçası, seçim yapamayacağım. 😀
Prag’da mutlaka benim de henüz gezmediğim yerler vardır. Benim gezmediğim yerleri de gezme görevi artık sizin (böyle şipşak görev verme de benim gibi olun) 😀 Prag’a gitmişken Vltava Nehri bot turu yapmadan, şehrin birçok noktasında karşınıza çıkabilecek sokak sanatçılarını izlemeden, sokaklardaki dilencilerin dileniş şekillerine hayret etmeden ve tabi ki tercihe göre çek birasını denemeden dönmeyiniz.
Aslında bu yazıya Smetana’dan Vltava bestesini ilan edecektim ama yazıyı bitirirken radyoda Luke Combs’dan “Beer Never Broke My Heart” (bira asla kalbimi kırmadı) çalmaya başladı. Biralarıyla bayağı ünlü olan çekleri yansıttığını düşündüğüm bir şarkı kendisi. Bence bu tesadüf evrenin bir mesajıydı ve mesajı kaçırmadım. Bir sonraki gezi rotasında görüşmek üzere, umarım keyifle okumuşsunuzdur!